Dünyayı kurtarmak gibi bir derdim yok benim, gündelik yaşamın içinde yitip gitmek de istemiyorum sadece payıma düşen ne varsa bu yaşamda, benim tabağıma, hepsini afiyetle yaşamak derdindeyim.
Anlatacağım bir hikayem var ama önce onu yaşamam gerekiyor doyasıya. Ben doyamadan nasıl anlatabilirim ki? Neleri sevdiğimi neleri sevmediğimi bile tam anlayabilmiş değilim, şu yaşımda elimde hala bana verilen tabakla dolanıp duruyorum.
İnsan yaşamayı öğrenmeyi deniyor aslında en yakınından başlayarak tüm çevresini saran insanları izlerken. Belki de bir ördek ailesi olsak daha kolay olacaktı yaşamak, ihtiyacımız olan donanımla ve içgüdüyle doğmuş olacak, kısa bir eğitim sonrası ayrılıp kendi yaşamlarımıza akıp gidecektik, insan olarak doğmak en zoru. Gökyüzünü seyrediyorum yine hiç usanmadan sanki ben bir kuş familyasına aittim, yanlışlıkla son anda bir karışıklığa kurban gitmiş ve kanatlar yerine ayaklarla doğmuşum, ben zoru başarırım gibi bir deli saçma eylemde bulundum herhalde onlar da ya öyle mi diyerek beni itiverdiler aşağı. Kanatlarım yok ya düştüm bir güzel, çakıldım. Ne çakılmaksa gidemedim uzun uzun yıllar, hala doğduğum şehirdeyim, 37 yıl oldu, bazen aklımı kaçıracak gibi oluyorum hala göç edemediğim için, rüyalarımda da hala bu yüzden mi uçuyorum, aklıma takıldı şimdi.
Ben yaşamayı öğrenemediğimi düşünüyorum ya da benim yaşamaktan duyumsadığım şey diğer insanların anladığı ve yaşadığı şeye benzemiyor. Genelde güler yüzlü ve kibar olduğum için sanıyorlar ki rahatlıkla benimle yakınlık kurup konuşabilirler halbuki bilseler onlarla konuşurken yanlarındayken aslında binlerce kilometre uzaklarındayım, şanslıyım ki bilemiyorlar, bilemeyecekler de çünkü bilmekten oluşuyor onların yaşamları. Ama yaşama dair çoğu şey bilmekten mi oluşur ya da hissetmekten mi, tanıklık etmekten mi, içinde kaybolup onunla bir olmakla mı oluşur bir yaşam? Cevabını vereyim, ne kadar canlı varsa ondan oluşur her bir yaşam.
Ah hangi zamanda doğmuş olmalıydım?
Hangi canlı türünde doğmuş olmalıydım?
Kuş değil mi? Bence de. İstediğim zaman istediğim yere göç edebilir, istediğim zaman sebebini sadece benim bilebileceğim şekilde istediğim bir dala konabilir ve nedensiz havalanabilirdim. Hep yükseklerde olurdum, çok sevdiğim gökyüzünde. Şu an bir kelebek bana nispet edercesine uçuyor, ömrün kısa ama yine de havada süzülüyorsun.
Zaman da göreceli neticede bizim için uzun gelen bir yaşam süresi, öldüğümüzde göz açıp kapama süresi mi olacak acaba? Kelebekle o an karşılaşırsak bana güler herhalde. Ne yapıyorduk, yaşama tutunmak için kendimizce sebepler buluyorduk, kitabı alıp sıcak bir çay içmek gibi okurken.
Hikayemi düşünüyorum, kızım hariç, hala sahip olmadığım en güzel şeyi düşünüyorum, beni bekleyen yolları düşünüyorum, birkaç hayalim var çok değil, onlar da pek çılgın sayıldığından az sayıda olmaları kafi. Eşim diyor ki uçuk kaçık hayallerin var senin gerçekçi değilsin, ben son anda kuş yerine insan olarak doğmuşum tabii ki hayallerimde uçuk uçuk olacak. Bir yerden konuyu uçmaya bağlama derdindeyim her seferinde anlasana.
Balkonumuza gelen bir karga var, en sevdiği şeyler yumurta ve tavuk. Çıldırıyor ne zaman görse, her şeyi yiyen bir leş kargası olduğu için ona her türlü şeyi verecek değilim, ağzının tadıyla yesin, bu yaşamda onun tabağına benden düşen lezzetli bir parça olsun isterim. Benim tabağıma düşen lezzetli şeyler ne acaba? Duygular mı, kuşlara ve çiçeklere hayranlık mı, kelimeler mi?
Arrival of the Birds dinliyorum şu an, ilk duyduğum anda olduğum yerde büyülenip kalmıştım, ne dinliyorum ben şu an diye, sanat böyle bir şey mi? Kanatlarım olmasa da müzik sayesinde süzülebiliyorum bende tabağımla.
Bugün elinizdeki size verilmiş olanlara bakın ve payınıza nelerin düştüğünü görün, bunlar son paylar değil unutmayın, hala dolaşıyoruz yaşamayı öğrenirken elimizdeki tabaklarla.
Sevgiler,
Ceren.
O kuşun göreceği daha çok gökyüzü var özgürce uçması dikeğiyle
Ah Ceren, bir gün bir kitapta şu satırları okumuştum; “bir çimen yaprağı daha azı değildir, yıldızların işinden” diye. hayaller uçmaksa bak keyfine kızım🌸