Dark Mode Light Mode

Ama Sonuçta Yazarlar Yazı Yazar Ⅰ

Yaşam, yaşama hakkı, yaşamak, yaşamak isteği birbirine benzeyen ama her biri kendi içinde apayrı anlamlar taşıyan kelimeler. Öyle bir haldeler ki insan bazen yaşamı dolu dolu kucaklamak istediği halde yaşamak isteğinden boğulur. Uzun yıllar yaşamın kendisini çok sevdiğime inandım aslında yaşama saygı duymaktan kaynaklanan bir hismiş bu. Kendi varlığımı ellerimin arasına alıp yakından baktığımda pek de yaşamadığımı fark ettim, cılız bir fidan gibi güçlü rüzgarlar arasında savrulan ama yıkılmayan bir şey olduğumdan yaşadığımı sanıyormuşum.

İnsan onu saran günlük telaşlar içerisinde savrulurken akıp giden yaşama dahil olamadan yaşayıp toprağa karışıyor nihayetinde.

Bunaldığımda, nefes alamadığımı hissettiğimde genelde gökyüzüne bakarım, bulutların birbiri ardına gidişini,  mavilik sandığım rengin tonlarını seyrederim. Bir kendi halime bıraksalar aslında kendi halimde yaşamın içindeyim, hem ondan ayrı hem de ona ait bir şekilde içinde yerleşiğim. Ama bırakmıyorlar. Sanatçının yolu adlı kitabında Julia Cameron, birinci bölümde, delirtenlerden bahseder. Delirtenler sizi sürekli kendi sorunları, kendi varoluş biçimleri ile meşgul eden, sanatınızı ve kendinizi gerçekleştirmenizi sürekli engelleyen, böylelikle de sizi delirtenlerdir. Hepimizin hayatında delirtenler olduğu gibi belki biz de başkalarının hayatında bir delirteniz. Yoo yoo hayır ben değilim demeyin, çocuğunuz varsa onunla ilişkinizi düşünün yok yere bağırıyor kızıyor musunuz, bakınız işte müthiş bir delirtensiniz. Evet acımasız bir örnek çünkü bu ondan daha acımasız bir gerçek. Çocuklar söz konusu olduğunda sığınılacak hiçbir bahaneyi kabul etmiyorum. Yeryüzünde kırgın bir çocuk kalmayana kadar yazacağım diyen Nihan Kaya’nın satırlarını okumayı da en çok bu yüzden seviyorum.

Yaşamın içine karışamamış, kendi varlığıyla yaşamın içerisinde yer almaktan utanan ve daha kötüsü utandığının farkında olmadığı için neden böyle içinde sürekli kötü bir his taşıdığını anlayamayan  tüm çocuklar, eğer yetişkinliklerinde kendilerine güvenli bir alan sağlayabilirlerse ancak bu kötü hislerle yüzleşebilirler yoksa hep içinde hiçbir zaman nerede indireceğini bilmediği ve git gide ağırlaşan bir karanlıkla yaşamak zorundalar.

Şu an Ludovico Eunadiden Broken Wings çalıyor, müzik listemde. Doğru müzik sadece, içime attığım tüm kelimeleri görmemi sağlıyor, kelimeyi elime aldığımda tutunduğu anıyı görebiliyorum ve taşıdığı duyguyu hissedebiliyorum. Artık çocuk olmadığım için bu kadar acımasız ve ağır gelmiyor kelimenin kendisi. Kelimeler konuşmaktan çok okumak ve yazmak için var bence. Okumak bu hayatta en sevdiğim şeylerden biri -Hayır Sade senden daha fazla sevmiyorum tabii ki. Sen hep en sevdiğimsin- devamında yazmak ve gökyüzünü seyretmek, kuşları öğrenmek ve çiçekler geliyor. Munis kendi halinde bir yaşam benim dilediğim. Yaşamak için yaşamın kendisine tutunmalıyım, bu yüzden bunlar benim sadece kendim için bulduğum sebepler, sizin de vardır illa. Yoksa da üzerine düşünün, savrulup gitmeyin dünyada.

Ben kökümü toprağa kelimelerle bağladım, yaşamın içinde öyle nefes alabiliyorum. Yıllarca köşede kıyıda bir şeyler karaladım, bazen karşıma çıkınca sizi ben mi yazdım ya diye şaşırıyorum, hiç derlememişim hep içime atmışım. Taşımaya alışkın değil miyim ne de olsa. Ama artık bir köküm var, sen içindekileri dök, ben taşıyacağım sizi diyor. Ne büyük lütuf. İlhamın gelmesine, dahiyane bir kurguya, niş bir fikir bulmama, birileri için bir sorunu çözmeme gerek yok, demiştim ilk yazımda, ben dünyanın öbür ucuna düşenlerdenim, orada başımdan geçenleri anlatsam sayfalar dolusu yazabilirim ve bir kez yazdığımda hep yazabilirim. Çünkü ilk yazım benim köküm.

Yaşamak için yaşamın kendisine tutunabileceğiniz sebepleriniz olsun, bir kökünüz olsun ancak böyle çağlayabilirsiniz sizi sürdükleri uçurumdan düşerken çünkü. Bütün ihtişamınızla -aslında izleyen yere çakıldığınızı sanırken- siz yine kendinizle buluştuğunuzu bilirsiniz. Aynı yolu coşkuyla yeniden izler ve bir daha çağlarsınız.

Yaşamak işte tam olarak bu değil mi?

Sevgiler,

Ceren.

Yazıyı Paylaş
Yorumları Görüntüle (1) Yorumları Görüntüle (1)
  1. Tam çakılırken pinpon topu olduğunu fark edince tabir-i caizse, düştüğün andakinden daha yukarı fırlıyor insan sahi. Önemli olan çakıldığını fark edip yüzüne su çalmak. Tıpkı rüya gibi; düşerken uyanmak. İntibahtır bi yerde. Ne güzel uyandırıyosun Ceren, alarma ne gerek🌹

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki Blog

Öyle Ümitliyim Sizden

Sonraki Blog

Görüyorum Ama Müdahale Etmiyorum (!)