Dark Mode Light Mode

Yaşayan Ölüler, Ellerimiz ve Büyülü Anlar

Ellerimle tutunmaya çalışıyorum hayata uzun zamandır.

Ölmemek  için aslında uçurumdaki bir kayanın ucuna sıkı sıkıya tutunduğumu çok zaman sonra fark ettim.

İnsanlar da benden farksız değiller; yürüyorlar, işleri var, aileleri var, arkadaşları ile vakit geçiriyorlar, sosyal hayatları var, dertleri ve sevinçleri de var ama yaşıyorlar mı gerçekten? Yoksa bedenimizi bir yerden bir yere mi sürüklüyoruz durmadan?

Ruhumun karanlık kışından çıkmaya çalışıyorum bahar geçti, yazı yarıladık ama hala içim üşüyor.

Uzun yıllardır insanları gözlemliyorum, bazen dünyaya sadece bunun için geldiğimi düşünürüm, düşünmekle kalmam inanırım da. Hayatı yaşamayı izleyerek öğreniyorum, deneye yanıla düşe kalka. Kendimle ilgili hiçbir şeyi kendiliğimden idrak edemedim, epey yorucu oldu, 37 yaşındayım, itiraf ediyorum pek az şeyi kendiliğimden idrak edebiliyorum.

Kendimi artık daha iyi tanıdığımdan değil, ne istemediğimi bildiğimden de değil, artık kendimi inandırmak yerine kendimi sevmeyi seçtiğim için.

Yıllar boyu kendimi inandırmak kendimi sevmekten daha kolay geldi çünkü.

İstanbul’ da dolaşıyorum;  sokaklarında, camilerinde, müzelerinde, sergilerinde, insanların yüzlerinde, telaşında, gülüşlerinde dolaşıyorum. Sahaflarda kitapların arasında kayboluyorum, canımın çektiği bir tatlıyı yiyorum, kiliseleri geziyorum, resim çekiyorum. Canıma soruyorum ne yapmak istersin, ne yaparsak mutlu olursun diye, neden demeden yapıyorum ne istiyorsa. Saçma da olsa gülüp geçmiyorum biliyorum çocukluğum bekliyor köşe başında.

Benim canım, çocukluğum çünkü.

Kendimi sevmeye çocukluğumdan başladım. Sonra okul yıllarım, genç kızlığım derken bugünlere geldim. Bedenimi sürüklemeden kalbimle ve aklımla yaptığım bir şey bu.

Uzun uzun boşluğu seyretmek,  kitap sayfasında bir cümleyi beğenip kitabı kapatıp üzerine hayallere dalmak sonra kitabı açıp yine o cümleyi okumak ve yine kitabı kapatmak, yavaş ve dinlendirici  bir yemek pişirmek, yazı yazmak, kızımın yüzünü sevmek ve gözlerinin içine bakmak, kuşları seyretmek, gün içinde karşıma çıkan beyaz kelebeklere sevinmek, çocuk kitaplarını incelemek, uzun uzun yürümek, müzeleri gezmek, camilerde dolaşmak ve mimarisini seyretmek, yaratılan her şeye sanki ilk kez görüyormuş gibi bakmak, sanırım bu sefer yeniden doğmayı ve kendimi severek yeniden büyümeyi öğreniyorum.

Bebeklerin önce ellerini daha sonra elleriyle dünyayı keşfetmesi ve yaşlıların ellerinden tüm yaşanmışlıkları izleyebilmek bize var olan her şeyde ellerimizin ne kadar büyülü şeyler yaratabileceği hakkında inancın ötesinde en harikulade gerçekleri sunuyor.

Bende kendimi severek ellerimle yarattığım bir yaşamda artık inanmıyorum biliyorum; yeniden doğdum ve ellerimle kavradığım bu hayatı sıradan büyülü anlara dönüştürüp yeniden yaşayacağım.

Çünkü yeterince ölmeden yaşayamazsınız, yeterince yaşamadan da ölemezsiniz.

Sevgiler,

Ceren.

Yazıyı Paylaş
Yorum Ekle Yorum Ekle

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki Blog

URANÜSÜN BURÇ DEĞİŞİKLİĞİ, MERKÜR RETROSU VE AYIN BOLCA BOŞLUKTA OLDUĞU TEMMUZ YAZISI

Sonraki Blog

Ağustos Ayında Gökyüzü