Dark Mode Light Mode
Ted Lasso Ted Lasso

İçimizdeki Ted Lasso’yu Keşfetmek

Ted Lasso

Ted Lasso bilmeyenler için Apple+ dizisinde yer alan tamamen kurgusal bir karakter. Bu karaktere hayat veren komedyense; Jason Sudeikis. Baştan şunu belirtmek lazım ki, eğer kendinizi pozitif hissetmek istiyorsanız bu diziye mutlaka şans vermelisiniz. Burada bir dizi analizi yapmayacağız. Ancak bir Ted Lasso karakteri yaratmanın arka planındaki ekip işini görebilmek ve karakterin öz benliğinin bizim hayatımıza ne kadar pozitif etki edebileceğini anlamlandırabilmek bu yazıya başlamamın temel motivasyonu oldu diyebilirim.

Şimdi kendinizi bir düşünün. Amerikan Futbolunda gençler liginde bir takımın baş antrenörüsünüz. Ayak futbolu dediğimiz futbol ile ilginiz hiç yok. Daha önce bir kez bile deneyimlemediğiniz gibi iki farklı spor dalının kurallarını ve normlarını da aynı zannediyorsunuz. Bir gün kapınızı İngiliz Premier Lig ekiplerinden bir takım çalıyor ve sizin teknik direktör olmanızı istiyor. Bu takım İngilizlerin köklü kulüplerinden biri olan Tottenham Hotspur FC. Diziyi izleyenler, yanlışın var o kulübün teknik direktörü olmuyor diyebilir ancak Ted Lasso hikayesi dizi olmadan çok daha öncesine dayanıyor. Bu kurgusal karakterin ilk adımı NBC Sports kanalı için 11 yıl önce atılıyor. Tottenham Hotspur teknik direktörü olarak çeşitli parodiler çekiliyor hatta NBC’nin bir maçına yorumcu olarak da katılıyor sevgili koçumuz.

Ted Lasso

Bu karakterin oluşum aşamasındaki parodi Amerikalıların Futbolu ile İngilizlerin Futbolu arasındaki mizansene dayanıyor ve karakterin sıcaklığı, samimiyeti, saflığını o kadar iyi çiziyor ki Jason Sudeikis, Apple + bu projeyi 2020 yılında bir dizi haline getirmeye karar veriyor ve Ted Lasso İngiltere’den çıkıp tüm dünyanın sevdiği bir karakter haline dönüşüyor. Peki Ted Lasso’yu bu kadar ilgi çekici kılan neydi? Gelin biraz da buralara bakalım. Yazının bundan sonrası dizinin temelini etkilemeyecek olan küçük ön bilgilendirmeler içerebilir baştan söyleyeyim.

Bir sürecin ya da mesleki yetkinliğin uzmanı olduğunuzu düşünün. Bir gün size bir teklif geliyor ancak o pozisyonla ilgili yeterli deneyim ve bilgiye sahip değilsiniz. Yeni pozisyonunuzda sizinle çalışacak ve kendi alanlarında uzman otuza yakın insan var. Hepsinin yönetici konumunda olacaksınız aynı zamanda. Gelin işi biraz daha çetrefilleştirelim. Sizi hiç bilmediğiniz bir alanda, yönetici olarak getirme istemelerinin sebebi; o departmanın başarısız olmasını istemek ve kapanması için üst yönetim tarafından böyle bir adım atılması. Kısacası oraya layık görülmenizin sebebi başarılarınız değil; yeni alanda mutlak başarısız olacağınız düşüncesi ve beklentisi. İşte Ted Lasso’da İngiltere hikayesine böyle başlıyor. Yeni başkanları tarafından başarısız olunması istenen bir futbol kulübünün teknik direktörü olarak. Hem de daha önce hiç futbol konusunda bilgisi olmamasına rağmen. Yazıya girişte hatırlayın kendisi aslında “Amerikan Futbolu” koçuydu. Toksitli bir ortamda ve başarısız olmanızı bekleyen bir yönetimle başarıyı nasıl tanımlarsınız? Başarı verilen hedefe ulaşmak mıdır? Başarı, ekibinizde yer alan kişilerin daha ileriye gitmelerini sağlamak, onlara kariyer yolu açmak mıdır? Yoksa başarı hedefin ulaşılmazlığını analiz ettiğinizde sadece denedim diyebilmek midir? Belki de aynı anda hepsi ya da hiç biridir. İçimizdeki Ted Lasso’yu bulabilseydik bir şeyleri değiştirebilir miydik? Gelin birlikte göz atalım…

Kural 1: Gülümse ve ardında bırak.

Ted Lasso

2004 yılında sahada satış danışmanı olarak çalışırken, aynı mağazadan 2 arkadaşım ile birlikte Mağaza Görsel Düzenleme Uzmanlığına adaydık. Uzmanlığım olan sektör dışındaki ilk tecrübemdi. Görsel Düzenleme Uzmanlığına dair bilgim hayal gücümden öteye gitmiyordu ve hem yaşım hem tecrübesizliğimin üstüne bir de sanırsam cehaletin beklenmedik erdemine de sahiptim. Diğer 2 iş arkadaşım çok daha uzun süredir bu işi yapıyorlardı, yetkinlikleri ve deneyimleri benden öteydi. Aynı zamanda ben henüz yeni işe başlamışken onların tecrübeleri yıllara dayanıyordu. Bu tatlı görmek istediğim rekabet yeri geldiğinde rencide edici olabiliyordu ve o zamanların birinde daha Ted Lasso bile yokken şu tavsiyeyi o dönem ki bir yönetici adayından almıştım; “İnsanlar senin moralini bozup kendisine avantaj sağlamak isteyebilirler, başına ne gelirse gelsin gülümsemeye devam et; senin kaleni yıkmaya çalışırlarken yavaş yavaş rahatsız olacakları nokta, neden hep gülümsüyor oluşun olacak. Bunu samimiyetle yap ki göreceksin barutu senin değil kendi surlarının altına koyuyor olacaklar. Senin pozitifliğin onların sorunu olduğunda artık ne kadar gülümsersen o kadar vazgeçtiklerini izleyebilirsin.” Ted Lasso’nun dizi boyunca verdiği mesajda aslında hep bu nezaket ve samimiyetin olduğunu görebilirsiniz. Karşılaştığınız her zorlukta işe samimi bir gülümsemeyle başlamanın gücü size de iyi gelecektir.
Ted’de benzer bir yöntem ile olaylara yaklaşıyor. Hatta durum ne kadar kötüyse cebinde hazırda kullanabileceği o kadar iyi bir esprisi bile var. Pozitif düşüncenin başkalarını iyileştirmeden önce kendinizi iyileştirebileceğini ve ön yargıları ne kadar hızlı yıkabileceğini sezonlar boyunca bize tekrar ve tekrar öğretiyor Ted Lasso. “Vücudunuz bir günlük pirinç gibidir. Düzgün bir şekilde ısınmazsa, gerçekten kötü bir şey olabilir.” diye de ekliyor. Belki de doğru ısı bir gülümsemenin ta kendisidir.

Kural 2: Japon Balığı ol.

Gülümsemenin gücü yalnız kaldığınızda arkasında bir karabasan ile de gelebilir. Güçlü hissettirdiğiniz kadar güçlü olmadığınızı düşündüğünüz ve bunu ne kadar daha devam ettirebileceğinize dair çelişkiler… Hayatın hayat olabilmesi ve bunu anlamlandırabilmemiz için çelişkilere, zıtlıklara, sorulara ve sorunlara ihtiyaç duyarız. Çünkü bunlar yaşamın çapraz bulmacalarıdır. Attığınız bir adımın başka bir soruya dayanacağını, verdiğiniz bir cevabın başka problemleri ya da aranan cevapları tetikleyeceğini ön gördüğümüz bir dünyada yaşadığımızı kabul etmemiz gerekiyor. Yükümüz asla hafif değil; ne evde, ne sokakta, ne de iş yerinde. Ailesel problemleri iş yerine getirdiğimiz gibi iş yerindeki problemleri de aile hayatımıza getirebiliyoruz. Belki ileride başka bir yazının konusu olabilir ancak hiç birimiz kabul edelim ki “Severance” dizisinde yaşamıyoruz. (Buraya başka bir zaman değiniriz.) Bu durumda sırtına dünya yüklenen Atlas kadar dirayetli olmayı nasıl öğreneceğiz? İkisine birden daha fazla sarılarak mı yoksa tamamen bırakarak mı? Anı, anda bırakmayı öğrenmemiz gerektiğini koçumuz şöyle örneklendiriyor; Takımında problemler yaşayan potansiyelli bir futbolcuya aynen şu sözleri söylüyor Ted Lasso: “Dünyadaki en mutlu hayvan nedir biliyor musun? Bir Japon balığı. Neden biliyor musun? 10 saniyelik bir hafızası var. Japon Balığı ol.” Keşke söylendiği kadar kolay olsa ancak anı, anda bıraktığınızda odaklanmak istediğiniz konuya daha kolay varabilmeniz sizin elinizde. Unutmamanız gereken tek şey problemlere döneceğiniz zamanı doğru planlayabilmek. Hayatı tersten okumaya ne dersiniz? Problemlerimiz arttığında ve üst üste bindiğinde yeni bir şey için önce onları temizleme derdine düşeriz. Hatta bu bizim için kaçış yolu, ciddi bir bahanedir aynı zamanda. Japon Balığı olun. Yeni sorunu ortadan kaldırmak için sırtınızdaki yükleri bahane etmekten vazgeçin. Hansel ve Gretel gibi bekleyen problemler sizin dönüş yolunu bulmak için bıraktığınız gevrekler olsun sadece. Odaklandığınız işi bitirin ve yolu geriye yürümeye başlayın. Dizinin bir başka karakteri Rebbeca’nın şu sözlerine kulak verelim; “Bir dakikalığına yolumu kaybettim ama geri dönüş yolundayım.”

Kural 3: İnan.

Takımda üst yönetimin beklediği gibi her şey kötüye gitmektedir. Mağlubiyetler ve kümeye düşme potasına girmek kaçınılmazdır. Oyuncuların da güveni daha önce hiç futbol ile ilişkisi olmayan koçlarına gittikçe azalmaktadır. Ekip içindeki ahenk yavaş yavaş kaybolur. Sebep sonuç ilişkisi kişiselleştirilir. Takım dağılmaya yüz tutar. Ofisinde tek başına oturan Ted bir karton alır ve üstüne şu kelimeyi yazar; “BELIEVE” Bunu tüm oyuncuların göreceği şekilde soyunma odasına asar ve takımıyla bir konuşma yapar;

“İnanç, sadece bir şeyi duvara astığın için ortaya çıkmaz. Tamam mı? İçeriden gelir (kalpten). Anlıyor musun? Ve buradan (beyinden). Aşağıdan da (içgüdüden).
Tek sorun şu ki, hepimizin içinde dolaşıp duran o kadar çok ıvır zıvır var ki, çoğu zaman kendi önümüzde bir engel oluyoruz. Biliyor musun, kıskançlık, korku, utanç gibi saçmalıklar… Ben artık bu tür şeylerle uğraşmak istemiyorum. Ne demek istediğimi anlıyor musun? Gerçekten anlıyor musun?
Peki ben neyle uğraşmak istiyorum biliyor musun? Önemli olduğuma dair inançla… Başarıp başaramadığımdan bağımsız olarak… Ya da hepimizin sevgiye layık olduğumuza dair inançla… Canımızın yanmış olması ya da belki bir başkasını incitmiş olmamız fark etmeksizin. Ya umuda olan inanca ne dersin? İşte, ben bununla uğraşmak istiyorum.
İşlerin daha iyi olabileceğine inanmak. Benim daha iyi olabileceğime inanmak. Bizim daha iyi olabileceğimize inanmak.
Ah, kendine inanmak… Birbirimize inanmak… Dostum, bu hayatta olmanın temelidir. Ve bak, eğer bunu yapabilirsen, eğer her biriniz gerçekten bunu yapabilirseniz, kimse bunu sizden alamaz.”

Bunun üstüne yazılacak bir şey bence yok ancak bölüm isminin çok şey anlattığını da belirtmek isterim; “İşaretler.” Siz işaretleri takip etmeyi asla bırakmayın ve olabildiğince kendinizin önemli olduğuna inanın… Belki de ilk işaretiniz, kendinizdir.

Kural 4: Tersine Çevir.

Ted Lasso’nun Amerikan Futbolundaki başarısından sonra “ayak futboluna” geçmesi ve karşılaştığı zorluklarla mücadele yöntemlerini buraya kadar biraz anlattığımı düşünüyorum. Ancak karakterinin çok önemli bir özelliği de negatif durumları, pozitife çevirebilme potansiyelinin çok yüksek bir karakter özelliği oluşu. Dizi boyunca Ted Lasso’nun durumsal liderlik becerilerini de bu minvalde gözlemliyorsunuz. Başına gelen tüm absürt şeylere karşı olayları yorumlama ve doğru noktaya çekebilme becerisini dizi çok iyi anlatıyor.
Ahmet Şerif İzgören’in durumsal liderlik ile alakalı şu benzetmesini paylaşmak isterim; “Uygulama çocuk büyütmeye benziyor. ilk yıllarda çocuk inanılmaz heveslidir öğrettiğiniz her şeyi alır; gözünüzün içine bakar ama 25 yaşına gelmiş gencin işine karışırsanız geri teper. Onu uzaktan izleyin sade ve sadece çok gerektiğinde destek olun…”
Ted Lasso’da takıma geldiğinde ilk yaptığı şey oyuncularını gözlemlemek oluyor. Onlara futbolu yeniden anlatmıyor, işlerine karışmıyor. Zaten bunu yapabilecek yetkinliğe de sahip değil. Kendi deyimiyle; “Futbol hakkında bilmediklerimle iki interneti doldurabilirsiniz.” durumu ortada. Yaptığı gözlemlere göre ve oyuncularının yeteneklerine göre yeni hücum setleri çıkarmaya başlıyor. Hatta sezon içerisinde herkesin görmezden geldiği, ismini bile bilmediği bir malzemecinin Ted Lasso’nun gözlemiyle ne kadar iyi bir taktisyen olabileceğine dair alt bir hikaye bile izliyoruz. Hikaye o kadar ilerliyor ki; birbirine rakip bile oluyorlar.
Bu noktada Ted Lasso’da onlarla birlikte gelişiyor. Futbola dair bildiği tüm yanlışlar yaşadığı farklı deneyimlerle kendisini uzmanlığa bırakıyor. Futbol özelinde G1’de başlayan yolculuğu, G4’de doğru ilerlerken; G2 ve G3 seviyesindeki oyuncularını da kendi profesyonellikleri içinde G4’de taşımaya odaklanıyor. Çok daha kariyerli, emeklilik zamanı yaklaşmış, büyük takımlarda kupalar kaldırmış bir oyuncu ile, yeni transfer edilmiş potansiyelli ama lig tecrübesi olmayan bir oyuncuyu aynı sepette toplamıyor. Bunu her bir oyuncu için tek tek yapmayı başarıyor. Dezavantajın içindeki avantajları görebilmesi onun liderlik becerilerinin en önemli kazanımlarından biri diyebiliriz.
“Sanırım milyonda bir olduğunuzdan o kadar eminsiniz ki, bazen dışarıda 11’de bir olduğunuzu unutuyorsunuz.” Ted Lasso

Kural 5: Meraklı ol, önyargılı değil

Dizinin bir bölümünde kulübün eski başkanı ile yeni başkanı arasında yaşanan bir münakaşa Ted Lasso’nun da ortamda bulunmasıyla yerini bir iddiaya bırakır. Oldukça zengin olan ve lüks içinde kibrinin de doğru orantıda büyüdüğünü bölümler boyunca bize hissettirilen kulübün eski başkanı Rubert, aynı zamanda bir dart oyuncusudur. Hatta bunun için profesyonel ve pahalı oklardan oluşan özel bir Dart cüzdanı bile var. İddia bir dart yarışmasıyla sona erecektir ve Rubert doğal olarak kendisine çok güvenmektedir. Alaycı konuşması ve beden diliyle Ted Lasso’yu küçük düşürücü konuma getirmekten de kalabalığın içinde kaçınmaz. Oyuna başlar ve çok iyi atışlar yapar. Koçumuzun maçı kazanması için 2 tane 3’lü 20’liye ve bir de tam 12 dediğimiz bullseye’a ihtiyacı vardır. Ted Lasso bardaki basit dartlardan 3 tanesini eline alır ve atışlarını yaparken şu konuşmayı yapar Rubert’a;
“Biliyorsun Rupert, çocuklar hayatım boyunca beni hafife aldılar ve yıllarca, nedenini hiç anlamadım. Bu beni gerçekten rahatsız ediyordu. Ama sonra bir gün, küçük oğlumu okula götürüyordum ve Walt Whitman’ın duvara yazılmış bir sözünü gördüm: “Meraklı ol, önyargılı değil.” Hoşuma gitmişti.””

Ted ilk 3’lü 20liyi vurur, konuşmaya devam eder;

“Sonra arabama bindim, işe gidiyordum ve birden aklıma geldi. Eskiden beni küçümseyen o adamların hiçbiri meraklı değildi. Her şeyi çözdüklerini sanıyorlardı. Bu yüzden her şeyi ve herkesi yargılıyorlardı. Ve fark ettim ki beni küçümsemelerinin, kim olduğumun bununla hiçbir ilgisi yoktu. Çünkü meraklı olsalardı soru sorarlardı. Anlarsınız ya? Mesela, “Çok dart oynadın mı Ted?””

Ted 2. 3’lü 20’liyi vurur…

“Ben de “Evet efendim.” Derdim; “Hem de her Pazar öğleden sonra babamla birlikte bir spor barında, 10 yaşımdan babamın vefat ettiği 16 yaşıma kadar.”

Ted 3. dartını hedefin tam ortasına gönderir ve maçı kazanır.

“Güzel oyundu Rubert.”

Ted Lasso’nun bıradaki sakinliği ve samimiyeti beni istemsizce başka bir eserdeki bir sahneye götürüyor. Onu da buraya ekstra olarak bırakmak isterim ve içinizdeki Ted Lasso’yu keşfederken bir mola vermek isterseniz o mola bence “Wonder” olabilir.

Filmde bir ortaokul ingilizce öğretmeninin sınıfta tahtaya yazdığı şu yazıyı buraya bırakmak istiyorum;
“Haklı olmakla nazik olmak arasında bir seçim yapmak zorunda kalırsan, nazik olmayı seç.”

Bu küçük ekstradan sonra yazımı Ted Lasso’nun başka bir sözüyle tamamlamak isterim, emek verip okuduğunuz içinse sizlere çok teşekkür ederim, içinizdeki koçu bulma yolunda başarılar…

“Birini önemsiyorsanız ve kalbinizde biraz sevgi varsa, birlikte üstesinden gelemeyeceğiniz hiçbir şey yoktur.” Ted Lasso

Yazıyı Paylaş
Yorum Ekle Yorum Ekle

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki Blog
Mars Retrosu

Mars Retrosu (6 Aralık 2024-28 Şubat 2025)

Sonraki Blog
Ocak Ayı Gökyüzü Ne Yapmalı Ne Yapmamalı?

Ocak Ayı Gökyüzü Ne Yapmalı Ne Yapmamalı?