
Ayrışmaya hazır mısınız?
Hayal edin. Çalıştığınız ofise 9’da geliyor ve akşam 5’te çıkıyorsunuz. Artık 5’i bir geçe siz ofisteki siz değilsiniz. Orada ne iş yaptığınızı bilmiyorsunuz, gününüz nasıl geçti, ne kadar toplantıya girdiniz, ne kadar şirketi kurtaracak hamleler yaptınız, KPI’larınız ne oldu? Hiç birini bilmiyorsunuz hatta ofis arkadaşlarınızı bile tanımıyorsunuz. Eve geliyorsunuz, yemek yiyor, sosyalleşiyor, uyuyor ve tam 9’da şirketin asansörüne biniyorsunuz. Asansörün kapısı departmanınızın katında duruyor ve artık siz; akşam 5’ten sonraki siz değilsiniz. Evli misiniz, çocuğunuz var mı, nelerden hoşlanırsınız, dün akşam ne yediniz, dünü geç bu sabah kahvaltında ne yaptınız, kahve sever misiniz, sigara kullanıyor musunuz, fobileriniz var mı? İşte ve iş dışı hayatınızın tamamen ayrıştırıldığı bir yaşam. Merak ediyor musunuz? O zaman sizi şu anda 2. Sezonu oynayan bir Apple+ dizisine davet edelim; bilenler zaten başlıktan yakaladı olayı, evet; bugün ki konumuz: Severance…
“Kendini her burada bulduğunda, geri dönmeyi seçtiğin için burada olacaksın.”
Ayrışma işlemi şirkette çalışacak kişilerin rızasıyla mikro bir cerrahi operasyon görerek, beyinlerine yerleştirilen bir çip ile yapılıyor. Çip siz asansöre her bindiğinizde belleğinizi ikiye ayırıyor, eğer şirkete giriyorsanız; sosyal varlığınız dışarıda, şirketten çıkıyorsanız kariyeriniz içeride kalıyor. Birbirinden tamamen bağımsız 2 insansınız. Şirkette bir problem mi yaşadınız, akşam bunu dert etmenize gerek yok, yahut hedefleri mi tutturamadınız, yarın bunu nasıl toplayacağım diye kafanızı bulandırmayın, kendinizi yormayın çünkü hatırlamıyorsunuz. Ofise geldiğinizde ne okuldan alınması gereken bir çocuğunuz var, ne iyi ya da çalkantılı giden bir evlilik hayatınız ne de faturalar. Onların hepsi asansörün gerisinde kaldı.

Dizi Helly karakterinin Lumon şirketine ilk katılışı ile başlıyor. Tabii bu hafıza durumu onun için korkutucu. Kendisini bir toplantı masasının üstünde uyanırken buluyor, kendisinin bile kim olduğunu bilmediği bir halde hem de. Bu korkutucu uyanış bir süre sonra razı gelinen bir ofis çalışanının rutin hayatına dönüşüyor ancak Helly burada çalışmak istemiyor en azından Lumon’daki Helly. Yazının bundan sonrasında karaktere dair Lumon Endüstride çalışan kısmına “İçsel”, şirket dışındaki hallerine de “Dışsal” diyebiliriz lakin dizide de bu şekilde ayrıştırılıyor karakterler. Helly’in içseli ne kadar kaçmak isterse kaçsın, dışsalı onu tekrar geri döndürüyor. Hatta bir ara içseli intihara da teşebbüs ediyor ve orada çalışmaya ikna olması için, dışsalının bir video kaydı kendisine izletiliyor.
Modern kölelik mi, özgürlük mü?
İçsellerin asansöre bindikten sonra uyandıkları yer yine asansör. Aslında dışarıyı hiç bilmiyorlar. Bu durumda aslında tüm hayatları şirketin içinde geçiyor. Tam vardiyalı bir kölelik olarak bunu düşünebiliriz. Dinçler, toklar, uykularını almışlar, sağlıklılar ve daima ofisteler. Yaptıkları iş veri analizi ve bir takım sayı dizgilerini bir takım kutulara kapatarak kotalarını doldurmaya çalışmak. İşe yeni başlayan birisi bunu nasıl yapacağım diye sorduğunda, o an geldiğinde bunu hissedersin cevabını alıyor. Kısacası ne iş yaptıklarını bilmiyorlar ancak yapılmaya devam ediyor. Amaç haftalık kotayı doldurabilmek.

Bilgisayarları son derece retro fütüristik. Ofisleri bembeyaz duvarlarla kaplı ve orta alanda 4 taraflı bir masayı paylaşıyorlar. Bulundukları kat bodrumda. Sayısız beyaz koridordan oluşuyor. Pek tabii beyaz yakalara cımbızla yerleştirilmiş sürprizlerde yok değil; mesela meyve ikramı, kahve saati, koridorda dolaşma izni gibi. Lumon şirketinin bu katında farklı odalar da var, hatta bambaşka departmanlarda çalışanlar da ancak onları bulmak biraz keşif istiyor tabii koridorda dolaşma izniniz varsa. Koridorlar boş, bembeyaz ve oldukça dolambaçlı, insan beyni gibi. Hala keşfedilmeyi bekleyen onlarca şey arasında belleğimizin boş bir levha olduğunu o koridorlarda dolaşırken görüyoruz. John Locke’un “Tabula Rasa” teorisini görselleştirebilme şansımız olsaydı bu dizi şu ana kadar bunu en iyi başaran yapım olurdu. İçsellerin işi, tecrübe ile öğrenmesi ve bu hayata adapte olabilme becerilerini sınaması da levhanın nasıl yavaş yavaş farklı renklerle dolduğunu söylüyor aslında.
Dışsalınız ise işte eve gelmek ve sabah uyanıp sadece işe gitmekten sorumlu. O da asansöre her bindiğinde sadece mesai bitimini o asansörden indikten sonrasını hatırlıyor, kısaca o asla çalışmıyor sadece asansörden iniyor ve eve gidiyor. Aynı bedende biri özgür diğeri tam zamanlı köle 2 farklı hayat. Birbirlerini tanımıyorlar, birbirlerinden haberleri yok ama bir şekilde varlar. İçsellerin korkusu, eğer işten ayrılırlarsa ölecekleri. Çünkü ayrışma protokolü iptal edileceği için geriye bir tek dışsalları kalacak. Bu durumu kabul etmekte zorlanıyorlar. Belki de ileride içsellerin varoluş savaşını görürüz dışsallarına karşı kim bilir. İlerleyen sezonlarda bir başkaldırıya önden hazırlıklıyım diyebilirim.
İçseli dışsaldan ayıran yerin asansör olduğunu söylemiştik. Bu durumda asansöre pek çok anlam yüklenebilir. Mesela Alice Harikalar Diyarındaki delik, ya da Dante’nin İlahi Komedyasındaki katlar arası geçişin bir kapısı. Bodrum katına indiğinizde ya da delikten düştüğünüzde artık siz, siz değilsiniz ve yaptıklarınızdan mesuliyetiniz sizin içinizdeki bir başkasının sırtında. Alice’de tavşan deliğinden girdiğinde artık eski Alice değildi. Bu durumda küçülmesi için yediği sihirli kek de, çalışanlara yapılan cerrahi operasyondaki çip olabilir mi? Çip o asansöre her bindiğinde sizi bir rüyaya daldırıp, her indiğinizde farklı bir rüyadan uyandırıyor. Gerçek göreceli hale gelip, anlamını yavaşça yitirmeye başlıyor. Hanginiz gerçeksiniz? Birini seçme şansınız olsaydı kimi feda ederdiniz? İçimizdeki soruların derinliğini ve etik yanlarını insanın yalnızlığıyla vuruyor yüzümüze yapım. Bahaneler yok, bir başkası yok, haklı ya da suçlu yok, bir tek siz varsınız. Tüm mesuliyet size ait.
İçseliniz köle hayatı dışsalınızın özgürlüğü ile iç içe geçemediği için dizi aslında pek çok soruyu da peşinden getiriyor. Günün 8 saati gündelik hayatın sıkıntısından ve dertlerinizden kaçabilme imkanınız olsa ayrışmayı seçer ve kendinizi kapının arkasını asla göremeyecek bir odaya zamansız sürede hapseder miydiniz yoksa bunu düşünmez ve zaten hatırlamayacağım, o içselimin sorunu diyerek kendinizi teselli mi ederdiniz? Bunu kendime nasıl yaparım diye sorar mıydınız mesela? Kendinizin bir yanını tüm hayatı boyunca; uyku, açlık bilmeden, insanlardan ırak, iş arkadaşı dediğiniz kişileri bile dışarıda tanımayacağınız, boş beyaz duvarlardan oluşan dört masalı bir ortamda yaşatır mıydınız? Asla hatırlamayacağınız bu işkenceyi seçmeye razı gelir miydiniz? Bir günün 8 saatini şeytana ruhunuzu -satar mıydınız? Peki ya o dışsalınız farklı bir evrendeki farklı birinin içseliyse? Bu durumda köleliğin karşılığında sorumsuz bir 16 saat ve ömür boyu özgür bir yaşam sizi ne kadar cezbederdi? Dizi ilerledikçe bu sorulara yeni sorular ekleniyor. Cevapları ise şimdilik muamma ancak internette pek çok komplo teorisi bulmak mümkün.
Dizi şu anda 3 yıllık bir aranın ardından ikinci sezonun ortasına geldi. Spoiler vermemek adına çok daha fazla detay paylaşmak istemem. Ancak şans tanırsanız seveceğinizi düşünüyorum.

Ruhunuz bir hedef olabilir mi?
Dizide pek çok sembolik öğe de yer alıyor. Örneğin Lumon şirketinin yapısındaki bitmek bilmeyen beyaz koridorlar. Çalışanlar bazı cevaplar için koridorda koşturmaya başladığında aklınıza hemen labirent fareleri geliyor. Belki de burası da içseller için kocaman bir laboratuvar ve şirkette labirentin ta kendisi. Bir diğer konu başroldeki oyuncuların isimleri ve kullanılan kısaltmalar. Örneğin ana karakterimiz Mark Scott. Lumon şirketinde çalışırken içseline Mark S. olarak sesleniliyor. Bir diğer ana karakter de Helly. Dışsalının ismiyse Helena. Burada MARKS ile Karl Marx göndermesini çözmek zor değil, aynı İçseli Helly (Cehennem ) olan Helena ( Yunan Mitolojisi, Dünyanın En güzel Kadını ve Truva savaşını başlatan kişi. ) Bu durumda kapitalizmin sınırlarını zorladığımızda ayrıştırma prosedürünün hizmete ne kadar uygun bir ürün olduğunu ve içsellerin hayatının da nasıl bir cehennem olduğunu anlayabiliriz. Belki de asansörün bodrum katına inmesi, cehennemin katlarından birinin temsilidir.
Harf oyunları dizi boyunca devam ediyor. İçsellerin sayıları topladığı kutularda bazı kısaltmalar görüyoruz.

Bunlar WO, FC, DR, MA… Ayrıklar katında çalışanlar için LUMON’un kurucusu Agen’ın bir tapınağı var. İşinde anlam arayanlar ya da kotalarını doldurdukları için ödüllendirilenler burayı ziyaret edebiliyor. Bu alana Ebediyet Gezisi deniyor. O alanı gezerken Aegen’ın bir ses kaydına kulak veriyoruz; “hayatım boyunca dört bileşen tanımladım. onlara huylar diyorum. bütün bunlardan da insan ruhu çıkıyor. keder, neşe, korku, haset. herkesin karakteri içindeki orana göre belirlenir. ben zihnimin mağaralarına girip onları terbiye ettim. siz de huylarınızı benim gibi terbiye ederseniz dünya sizin bir parçanız olur. bu hepinize aktarmayı uygun gördüğüm muhteşem ve kutsal bir güç çocuklarım.” Peki bu huyların karşılıklarına bakalım: “woe, dread, frolic, malice” Mükemmel bir insana giden yol aslında içsellerin kotalarını doldurmasında saklı. Kapitalizmin insani duyguları bir KPI hedefine çevirmeyi başarması gerçekten de büyük bir cehennem olmaz mıydı?
Severance = Apple
Dizinin konusuna biraz ara verelim, en başta bunun bir Apple+ dizisi olduğunu belirtmiştim. Burada Apple ile Severance arasındaki benzerlikler de benim için çok ilgi çekici oldu.
Lumon şirketinin binasına bir göz atalım, tanıdık geldi mi?

Evet doğru bildiniz. Bu da Apple’ın merkez binası;

Peki Lumon binası başka size ne andırıyor? Mesela bir insan beyninin kesiti olabilir mi?

Lumon’daki bilgisayar tasarımları da çok ilgi çekici.

Sola dayalı 4×3 kare ekran. 1983 yılında Mac’in piyasaya sürdüğü Lisa tasarımına oldukça benziyor. Klavyeye bağlı, top şeklinde fare tasarımını da 1991 yılında piyasaya sürülen portable versiyonunda görmekteyiz.

Bu retro fütüristik ortamda dizi bize sürekli Apple’dan referanslar gösteriyor. Örneğin Apple’ın The Ring’inden bir iç mekan fotoğrafı ve hemen yanında Lumon Şirketinin binasından bir mekan fotoğrafı…

Ve gelelim belki de en güzeline… Aşağıdaki video New York Şehrinin Büyük Santral binasında çekildi. Dizinin 2. Sezon reklamında bir pop-up alan tasarlandı ve bu alanda dizideki o meşhur ofis sahnelendi. Ancak hepsi bu kadar değildi. Dizinin oyuncuları geldi ve kutunun içine girerek rollerini oynamaya başladılar.
Severance Season 2 Pop-up Live Event at Grand Central NYC
Camdan bir kutu, tıpkı Apple Store’ların tasarımı gibi…


Burada bir markanın kendi bünyesindeki bir platformunun içinde yer alan bir diziyle ne kadar eşgüdümlü ve ahenk içerisinde çalıştığını görebiliyoruz. Severance sadece meraklıları için bir bilim kurgu dizisinden öte, Apple için de pek çok değeri temsil eden bir tasarım aracı aslında. Ayrışma dediğimiz şey de belki bilinçaltımızın (içsel) bilinç üstümüz ile (dışsal) bütünleşmesinin kusurlu olduğunu düşünen ve bununla mücadele eden bir antibiyotiktir yan etkilerini asla bilemeyeceğimiz… Kapitalizm için mükemmel çalışana giden yolda keder, şirketteki hayal kırıklıklarınızdan çıkardığınız dersler; neşe, başarılarınız karşılığında aldığınız prim; korku, hedeflerinizi gerçekleştiremediğinizde düştüğünüz durum; hasetse yöneticilerinizin sizi sürekli içinde tuttukları diğer markalar ile çalıştığınız marka arasındaki kutsal rekabet olabilir mi? Cevabınız evetse tebrik ederim. Anketimiz sonra erdi. Kurulmuş bu düzen için harika bir adaysınız. O zaman, ayrışmaya hazır mısınız?